15 Temmuz Darbe Girişiminin İktisadi, İç ve Dış Siyasi Boyutu Anlatıldı

  Üniversitemiz İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinde ''15 Temmuz Darbe Girişiminin İktisadi, İç ve Dış Siyasi Boyutu'' konulu panel düzenlendi. Moderatörlüğünü Prof. Dr. Hasan Yaylı'nın yaptığı Prof. Dr. Haluk Özdemir, Prof. Dr. Mehmet Dikkaya ve Dr. Öğr. Üyesi Yunus Şahbaz’ın konuşmacı olduğu panele Güzel Sanatlar Fakültemiz Dekanı Prof. Dr. Ayşe Güler, Spor Bilimleri Fakültemiz Dekanı Prof. Dr. Sinan Ayan, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Selim Cengiz ile akademik ve idari personelimiz katıldı.

  Saygı Duruşu ve İstiklal Marşı ile başlayan panelin açılış konuşmasını yapan İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Selim Cengiz, “15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü’nün 8. yıl dönümü vesilesiyle bir araya gelmiş bulunuyoruz. 15 Temmuz gecesi demokrasimiz ve milletimiz uğruna canını feda eden 251 kahraman şehidimizi minnet ve şükranla yâd ediyorum. Aynı gece gazilikle müşerref olan 2193 kahraman gazimize şükranlarımı sunuyorum. 15 Temmuz gecesi farklılık gözetmeksizin toplumun tüm kesimleri tek bir amaç etrafında; ülkesine, bayrağına, demokrasisine sahip çıkmak için tek vücut olmuştur. 15 Temmuz gecesi milletimiz sokaklarda, meydanlarda, tüm fertleriyle iradesini bir avuç darbeciye bırakmamıştır. 15 Temmuz gecesi bizlere Çanakkale ruhunun Sakarya’daki ruhun, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bir emriyle düşmanı denize döken Büyük Taarruz’daki o ruhun, halen o günlerdeki gibi olduğunu göstermiştir. Ayrıca dünyaya Türk milletinin ve vatanının asla parçalanamayacağını bir kez daha gösterilmiştir. 15 Temmuz gecesi darbe girişimiyle karşı karşıya kalan ülkemiz, milleti ve devletiyle omuz omuza verdiği direniş ve mücadeleyle tüm dünyaya örnek teşkil etmiştir. Türk demokrasisini hedef alan bu hain girişim, Türk halkının demokrasiyi ve seçilmiş iradeyi korumak için gösterdiği destansı direnişle durdurulmuştur. 15 Temmuz’u hiçbir zaman unutmadık ve unutturmayacağız. Bu kapsamda 15 Temmuz gecesi tankların önüne geçenleri, tarlalarındaki mahsulü yakarak jetlerin uçuşlarına mani olmaya çalışan insanlarımızı bu millet hiçbir zaman unutmayacak. Şehit edileceğini bildiği halde darbecilere karşı koyan Ömer Halisdemirleri, Gölbaşı’nda 900 kg bomba ile şehit edilen 52 Özel Harekat polisimizi, 16 yaşında babasıyla beraber şehadete yürüyen Abdullah Tayyip Olçok’u ve diğer tüm kahraman şehit ve gazilerimizi asla unutmayacağız. Atıldığı noktada 3000 dereceye varan sıcaklığa neden olan 900 kg’lık bombayı iki defa Gölbaşı’na atan vatansızların, haçlı sevdalılarının ve alçakların zulmünü asla unutmayacağız. 15 Temmuz aziz şehitlerimizi ve kahraman gazilerimizi, 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günlerinde gönülden yâd edecek, şehitlerimizi ve gazilerimizi her zaman anacağız. Hain darbe girişiminde canlarını feda eden aziz şehitlerimiz ile kahraman gazilerimizin bizlere bıraktıkları en büyük miras, milletimizin zor zamanlarda kenetlenerek, bağımsızlığımızın ve milli birliğimizin teminatı olacağını tüm dünyaya bir kez daha göstermiş olmalarıdır. Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken; Üniversitemizin ilk araştırma görevlilerinden olan ve o dönem TÜRKSAT’ta çalışan Ahmet Özsoy Hocamız, TÜRKSAT Kampüsü’nü ele geçirmeye çalışan darbecilere karşı direnen ve darbenin püskürtülmesinde önemli rol oynayan kahramanlardan birisidir. 15 Temmuz gecesi milli egemenliğe darbe vurmaya çalışan FETÖ’cü hainlere karşı koyarken şehit düşen Ahmet Özsoy hocamız ile tüm şehitlerimizi sonsuz minnet, şükran, rahmet ve saygıyla yâd ediyorum. Gazilerimize sağlık ve afiyet niyaz ediyorum. Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.” şeklinde konuştu.

  Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Hasan Yaylı, ''15 Temmuz gecesi ortaya konulan direniş ve kararlılık, Türkiye’yi kontrol altına alma girişimine ‘Dur!’ dedi ama ülkemizin ve milletimizin büyük bir sarsıntı geçirmesine, devlet yapımızın ve kurumlarımızın zafiyete düşmesine sebep oldu. Aradan geçen 8 yıla rağmen hâlâ bu sarsıntının etkileri sürmektedir. Mehmed Âkif’in çok sevdiğim ve anlamlı bulduğum ve sıkça paylaştığım şiirlerinden birinde şöyle deniliyor: Tarih’i ‘tekerrür’ diye tarif ediyorlar; İbret alınsaydı, hiç tekerrür eder miydi? Peki, bizler 15 Temmuz’dan alınması gereken dersleri yeterince aldık mı? Milletin kutsalı olan dinin bir takım şahıs veya gruplar tarafından başka gayelerle istismar edilmesi, tarihte olduğu gibi günümüzde de farklı coğrafyalarda karşımıza çıkan bir vakadır. 15 Temmuz’un bize verdiği en büyük ders; şu veya bu görünümle devlete sızmaya, devleti ele geçirmeye yönelik yapıların güçlenmesine, devlet ve siyaset adamlarının bu tür yapıların arkasında durmasına izin verilmemelidir. Türkiye’yi derinden etkileyen bu gibi hadiselerin bir daha vuku bulmaması için demokratik hukuk devletinin kuralları çerçevesinde, bu tür örgütlenmelerle etkili bir şekilde mücadele edilmesi, devlet yönetimince liyakat, adalet, şeffaflık gibi ilkelere riayet edilmesi ve fikri, vicdanı, irfanı hür nesiller yetiştirmeyi esas alan bir eğitim sisteminin kökleşmesi gerekmektedir. Devlet görevlilerinin, şu veya bu cemaat, grup ve tarikatın talimatlarına göre değil; devlet çarkının içinde hareket etmesi, devletimizi yönetenlerin bundan sonraki süreçler için asla göz ardı etmemeleri gereken bir durumdur. Üniter yapıda millî bir devlet olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin kıyamete dek payidar olması için demokratik hukuk devleti çerçevesinde, adalet, liyakat ve istişareyi referans alan bir anlayışla çalışmamız, çok çalışmamız ve her daim uyanık olmamız gerektiğinin altını bir kez daha çiziyorum. Bu vesile ile sıradan bir darbe teşebbüsü olmanın ötesinde, Türkiye’yi işgal etmek ve boyunduruk altına almak için tasarlanan 15 Temmuz’un yıl dönümünde 15-16 Temmuz gecesi darbecilerin karşısında dimdik duran asker, polis, sivil herkese ve gazilerimize şükranlarımızı sunuyor; aziz şehitlerimizi de minnet, saygı ve rahmetle yâd ediyorum.'' ifadelerini kullandı.

  Program, Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Haluk Özdemir'in "15 Temmuz Darbe Girişiminin Uluslararası Boyutları" konulu konuşması ile devam etti. Prof. Dr. Haluk Özdemir, “15 Temmuz 2016’da devletin varlığını tehdit eden ve ciddi iç savaş tehlikesi içeren bir darbe yaşandı. O gecenin en çarpıcı anı millet iradesinin sembolü olan meclisin bombalanmasıydı. Darbeci de olsa birilerinin kendi ülkesinin meclisini bombalaması anlaşılabilir bir durum değildi ve çok ilginçti. Buna benzer bir olayın daha yaşanması, altından kalkılamayacak ekonomik, siyasal ve güvenlik sorunları doğurabilir. O zaman genel resmi iyi görmek ve dinamikleri iyi anlamak gerekli. Burada en genelden yani küreselden başlayarak özele ve spesifik olaya inerek konuyu çok özet bir şekilde yorumlamaya çalışacağım. Soğuk Savaşın sonuyla birlikte küreselleşme olarak algıladığımız bir süreç yaşanmaya başladı. Küreselleşmenin de etkisiyle transnasyonel ya da ulus-ötesi dediğimiz, gruplar ortaya çıktı. Bu grupların özelliği belli bir ülkeyle sınırlı kalmayan uluslararası siyasete de etki eden gruplar olmalarıdır. Ulus-ötesi ilişkileri, merkezi bir hükümet tarafından kontrol edilemeyen ve sınır aşan etkileşim, koalisyon veya bağlantılar olarak tanımlayabiliriz. Bu tanımın kendisi bile yeni bir tehditler dünyasında yaşadığımıza işaret ediyor. Bu ilişkilerin bir başka özelliği politikaya artık yalnızca devletlerin değil, devlet-dışı aktörlerin de yön vermeye başlamasıdır. Bununla nereye gelmeye çalıştığımı anlamışsınızdır. FETÖ bu tür ulus-ötesi yapılardan biridir. Bu tür yapıların birinci tehlikesi, ulusalın ötesine geçen bağlantıları nedeniyle ulusal güvenlik açısından bir risk oluşturmasıdır. İkinci tehlike ise uluslararası bağlantıları yoluyla ulusal iradeye ipotek koyabilecek bir güce sahip olmalarıdır. Bu bağlantılar yoluyla ulusal siyaseti şekillendirebilirler. Burada demokrasi açısından da bir tehlike söz konusudur. Demokrasi ancak ulusal irade çerçevesinde sağlıklı işler. Dış bağlantıların ve iç içe geçmişliğin arttığı yerlerde devlet egemenliği dışında başka güç odakları ortaya çıkmaktadır. Bu genel yapının sonucu olarak artık darbeler de yalnızca iç dinamiklerle gerçekleşmiyor.” dedi.

  Siyaset ve Sosyal Bilimler Ana Bilim Dalı Dr. Öğr. Üyesi Yunus Şahbaz,''15 Temmuz 2016 Türk toplumu ve Türk demokrasisi için bir dönüm noktasıdır. 15 Temmuz’da Türk milleti demokrasisine, sivil iradesine ve en önemlisi devletine sahip çıkmıştır. 15 Temmuz’u anarken ve anlamaya çalışırken onun önemini, tarihi seyir içindeki konumunu iyi tespit etmek gerekir. Gerek 15 Temmuz’a giden süreç gerekse 15 Temmuz’un ortaya çıkardığı gerçekler üzerinden tekrar durmalı ve devletle toplumsal gruplar, dev-devlet ilişkileri gibi konularda daha soğukkanlı analizler yapmalıyız. Fakat yine ve her yönüyle 15 Temmuz Türkiye Cumhuriyeti için bir dönüm noktasıdır. Darbe girişimi Türkiye Cumhuriyetinin yaşadığı en dramatik hadiselerden biridir. 15 Temmuz’u dönüm noktası kabul etmemize sebep olan birkaç unsuru zikretmek gerekir. 15 Temmuz, bir darbe girişimi olmakla beraber, esasen darbe girişimi olmanın ötesinde bir olaydır. Darbeciler adeta kendilerini kontrol eden uluslararası mihrakların kontrolünde sadece darbe yapmak değil ülkeyi bir kaosa, iç savaşa ve hatta işgale sürüklemek peşindeydi. Şayet 15 Temmuz başarılı olsa idi, muhtemelen siyasî ve iktisadî bir kaos, hatta bir iç savaş bile yaşanabilirdi. Elbette bütün darbeler kötüdür; gayrı hukuki ve gayrı meşrudur. Ancak 15 Temmuz tam da bu niyetleri sebebiyle çok daha kötüdür ve Türkiye için çok daha tehlikeliydi. 15 Temmuz’da Türkiye, devleti ve milletiyle olağanüstü bir direniş ortaya koymuştur. Burada özellikle sivil direnişin altını çizmek gerekir. Tabi, siyasî irade ve Sayın Cumhurbaşkanı da kararlı bir duruş sergilemiştir. Ancak 15 Temmuz en nihayetinde sokakta kazanılmıştır. Tankların önüne yatan, genç-yaşlı, kadın-erkek demeksizin bütün milletin darbecilere kahramanca direnmesiyle kazanılmıştır. Bu sivil irade, Türkiye gibi devletin-toplum ilişkilerinde devletin daha baskın olduğu toplumlar için bilhassa kıymetlidir. Hele ki, Orta Doğu coğrafyası için düşünecek olursak bu sivil direnişin muazzam bir kıymeti haizdir. Türkiye Kurtuluş Savaşı’ndan beri yaşadığı olaylarla dünyaya örnek olmuştur. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasında hızlanan Üçüncü Dünya Ülkelerinin bağımsızlık savaşında rol modelleri Türk Ulusal Kurtuluş Savaşı olmuştur. Bunun gibi 15 Temmuz’daki darbecilere karşı direnişin de daha sonra dünyada benzerlerini gördük. Söz gelimi birkaç hafta önce Bolivya’daki darbe girişimi sivil ve siyasi unsurların iş birliğiyle bastırılmış; darbeci general canlı yayında tutuklanmıştır. Türkiye bu anlamda da dünyaya demokrasi veren ülkelerden biri olmuştur.” şeklinde konuştu.

  Darbelerin ekonomi politiğini değerlendiren İktisat Bölüm Başkanı Prof. Dr. Mehmet Dikkaya, ''Geliri ve refahı artırmanın iki yolu vardır. Bu yollar üretimi artırmak veya yağmalamaktır. Bu anlamda Cumhuriyet dönemimiz açısından her şey 27 Mayıs 1960 darbesi ile başlamıştır. 27 Mayıs ve 15 Temmuz arasında ekonomik ve politik rant elde etme amacını gerçekleştirmek açısından ilginç benzerlikler bulunmaktadır. 28 Şubat post modern darbesi de ekonomik ve politik rantın paylaşımı açısından benzer bir sürecin işlediğine işaret ediyor. Sunulan diğer gerekçeler ise araçsal görünmektedir. Hem 27 Mayıs ve 28 Şubat darbeleri hem 15 Temmuz darbe girişimi böyle bir amaca yönelik görünüyor ve ekonomik gerekçelerden ziyade politik ve ideolojik bazı meşrulaştırma araçlarına sahip bulunmaktadır. Bu bağlamda güvenlikçi politikaların ekonomik refah artışına tercih edilmesi 15 Temmuz darbe girişiminin bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Ehliyet ve liyakatın yerini başka subjektif unsurların alması, darbe girişimimin sonuçlardan birisi olarak okunmalıdır. 2023 yılı itibarıyla 500 milyar dolara yaklaşan dış borç, %70’leri aşan enflasyon oranı, yüksek bütçe açıkları ve finanse edilmeyen dış açıklar darbe girişiminin Türkiye ekonomisine bıraktığı enkaz hallerini oluşturmaktadır. Bu negatif manzaranın temel tetikleyicisi belirsizlik ve sistemik değişim ihtiyacının neden olduğu travma halleridir. 2006’da 0,37’lere düşen Gini katsayısı (ulus ya da sosyal grup içindeki gelir eşitsizliğinin istatistiksel dağılım ölçüsü) 2017 sonrasından günümüze kadar 0,43’e yükselmiştir. Yani gelir adaleti bozulmuş, orta sınıflar erimeye yüz tutmuştur. Devlet erki ve kamu kaynaklarının üretim amaçlı kullanılamadığı durumlarda gelirin adil biçimde dağıtılması düşünülemez. Yeni sistem arayışlarının neden olduğu negatif dışsallıklar bu türlü gelir adaletini sağlama mekanizmalarını eritmektedir. Nitekim TÜİK verilerine göre, sosyal transferler hariç tutulduğunda Gini katsayısı 0,48’e ulaşmış görünmektedir ve bu sonuç, manzaranın resmini perçinlemektedir. Ortada bir pasta var ve kolaylıkla artırılamamaktadır. Dolayısıyla darbe travmaları gibi süreçler belirsizliği ve gelir adaleti sorunlarını tetiklemektedir. Şeffaflık ve hesap verilebilirlik en önemli çarelerdir. Dinsel, seküler, eğlence amaçlı vs. her tür sivil toplum kuruluşlarının gelir ve harcamaları denetlenebilmelidir. Böylece hem politik hem ekonomik bağlamda daha az sömürüye açık bir toplum haline gelme ihtimali söz konusu olacaktır.” dedi.

  15 Temmuz Darbe Girişiminin İktisadi, İç ve Dış Siyasi Boyutu Paneli konuşmaların ardından sona erdi.